Kış aylarının teğet geçtiği kent
Antalya’da 3 Mart 2018 Pazar günü Runatolia koşusu düzenlendi.
Antalya’da bu organizasyonun
tarihi 2006 yılına kadar gidiyor.
Günümüze kadar tam 13 kez
aralıksız düzenlenmiş bu organizasyon.
|
Özgür ve Kenan ile İlk Buluşma... |
İlki 2016 yılında 10k olmak
üzere, 2017’de 21k ve 2018’de 21k olmak üzere şimdiye kadar 3 kez katılma
imkanı buldum Runatolia’ya.
Yılın aynı mevsimi ve hatta
güzergâh aynı olmasına rağmen, her defasında farklı bir deneyim yaşadım.
Deniz seviyesinde, 18 derece
sıcaklık ve neredeyse dümdüz bir güzergâha sahip olması atletlerin kendi
rekorlarını kırmaları için ideal bir ortam oluşturuyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse,
Runatolia 2018 için geçen yılki süremi iyileştirecek yeterli antrenmanı yapamadım.
Profesyonel koşucular için bu
önemli bir sorun teşkil edebilir.
Ancak, benim gibi sağlık, hobi,
endorfin ve arkadaşlarını görmek için koşan birisi için 800. olmakla, 750.
olmak arasında ne gibi bir fark olabilirdi?
Ama her koşuda değişmeyen bir
hedefim var.
Hız ve mesafe ne olursa olsun; 1)
Yarışı tamamlamak 2) Yürümeden koşarak bitirmek.
|
Runatolia 2018 21k Koşu Güzergahı |
21 kilometreyi zorlanmadan;
yürüme durumuna geçmeden koşarak 2 saat 2 dakikada tamamlayabildim.
Benim gibi sonradan bu koşuya
bulaşmış bir veteran için; sağlıkla bitirmek önemli olsa da, veteranlar
arasında dahi pace, mesafe ve süre meselesi sürekli konuşulan konular.
Ama Runatolia 2018’in benim için
anlamı bunların çok daha ötesinde ve farklı bir deneyim.
Bu koşuya üyesi olduğum Ege
Maraton Spor Kulübü bir hafta öncesinde Alanya Maratonu’na katıldığı için
kurumsal olarak gelmedi.
Kulübümüzden bireysel olarak
katılan arkadaşlarımız vardı. Tüzbent Museyeva, Yaşar Gök, Osman Duran, İbrahim Yiğit, Recep Susur ve İbrahim Güler Tuşba gibi.
|
KSK One Team ve Ege Maraton'dan Arkadaşlarla... |
Her kulüp, şirket boy boy
fotoğraflar çektirirken, Ege Maraton Spor Kulübü ailemizin yarışta olmamasının
eksikliğini hissettim.
Bir taraftan işlerin yoğunluğu,
diğer taraftan kayınvalidemin ameliyatı derken, son haftaya kadar Antalya
koşusuna gidip gidemeyeceğim belli değildi.
Gidebilme ihtimali doğarsa diye
son hafta Wings for Life İzmir koşusundan tanıdığım dostum Serhan Köseoğlu’nu
aradım, gidiyorsa, birlikte gidelim diye.
Kendisinin eşi ve daha önceden
söz verdiği arkadaşlarıyla birlikte gideceğini, ancak KSK One Team’den araçla
gidecek arkadaşların olduğunu ve araçta yeri olan arkadaş olursa onlarla iletişim
kurmamda yardımcı olabileceğini söyledi.
Daha sonra döndü ve KSK One
Team’den Özgür Yetkin’in telefonunu verdi.
Kısa bir telefon görüşmesinin ardından 3 Mart 2018 Cumartesi günü sabah
08.00’de Üçyol’da buluşmak üzere anlaştık.
Sanki ilk defa bir koşuya
katılacakmışım gibi heyecanla Cumartesi sabahı erkenden kalktım, hafif bir
kahvaltının ardından, mini seyahat valizimi aldım ve koşu çantamı sırtlandım.
Üçyola gitmek için yola koyuldum.
Sabah semt pazarı çadırlarının
kazıklarını çakan ve lastik ateşi etrafında ısınmaya çalışan pazarcıları
selamlayarak geçtim Yeşilyurt Pazarı’nın içinden.
Karabağlar Belediyesi’nin futbol
sahasında kadınlı-erkekli yürüyen 10-15 kadar insan vardı.
Ben de buranın ve Karafatma’nın
müdavimlerinden olduğumdan, bir kısmı koşan, büyük kısmı yürüyen, müzik
dinleyen ve sohbet eden insanlar… Aşina olduğum bir sahne…
Ama içeride olmakla, dışarıdan
seyretmek sanki biraz daha farklı oluyor.
Karafatma’yı geçtiğimde vaktin
biraz erken olduğunu ve Üçyol’a erken varırsam ne yapacağım? deyip Özsüt’te bir
çay molası verdim.
Özgür, “Bornova’ya geldim Birol
abi” diye telefon edince, onların 15-20 dakikaya gelebileceklerini hesap
ederek, etrafta koşuşan ve az da olsa dükkânlarını açan insanları seyrederek
Üçyol’a ulaştım.
Kısa bir süre sonra Özgür’den
telefonda; “Abi, ben metro durağı tarafındayım! Sen nerdesin?” diyordu.
Ben 180 derecelik bir göz
taramasının ardından, beyaz bir Opel binek arabadan inen ve el sallayan Kenan’ı
ve şoför mahallinde Özgür’ü gördüm.
Bagaj tarafı camdan görünüyor;
özel bir yarış bisikleti ile tekerlekli sandalye vardı.
Bunlar Özgür’ün olmalıydı.
Arabaya binince, Özgür ve Kenan
ile de tokalaştık.
Her ikisi de öyle sıcak karşıladı
ki, sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi.
Karabağlar-Gaziemir yolundan
ilerliyorduk.
Sohbete başladık.
Her ikisi de KSK One Team’den
idi. Bense Ege Maraton Spor Kulübü’nden.
Kenan, asker kökenli olduğu için,
dağlara ayrı bir özlemi var gibi görünüyor.
Koşuya benim gibi sonradan başlamış ama bir altyapısı
var o da belli.
Yenişehir’de gıda sektöründe
çalışıyor.
Uzun ve ince… Göbeğin G’si yok…
Özgür de, oldukça hafif.
Runatolia’da tekerlekli sandalye
kategorisinde yarışmak üzere düşmüş yollara.
KSK One Team’de, aynı zamanda
profesyonel koşu koçluğu da yapan Gökmen Aras ile birlikte çalışıyorlarmış uzun
zamandır.
Bir yıl kadar önce Karşıyaka’da tanışmıştım Gökmen ile. Fazlasıyla azimli ve
disiplinli bir kişi.
Koçluk yaptığı kişilerin moral ve
motivasyonunu yüksek tutmak için ciddi çaba sarf ediyor.
5-6 saatlik yol sohbet için bol
zaman var.
Herkes yaşadıklarını ve
hayallerini anlatıyor.
Ben Wings for Life İZTO Running
Team serüvenimizi, 100 yaşında maraton ve Ironman 70.3 bir gün olursa diye ayakları yere basmayan
hayallerimden bahsediyorum.
Özgür, tekerlekli sandalyedeki başarısını yüzmeye de
taşıma hayallerinden ve Kenan da dağlarla olan dostluğundan ve yeni yeni
alıştığı koşudaki hedeflerinden söz ediyor.
|
Köfteci Yusuf'ta Kahvaltı Molası... |
Her iki arkadaşım da kendiyle
barışık ve espirili insanlar.
Özgür, küçüklüğünde geçirdiği çocuk felci nedeniyle
ayaklarını kullanamadığı için modifiye edilmiş özel bir araç kullanıyor.
Beklediğimden hem çok daha iyi
kullanıyor hem de dayanıklılığı süper.
Yol üstünde Kahvaltı için
duruyoruz. Özgür kahvaltı yapıyor, biz
daha önce o işi hallettiğimiz için Kenan ile köfte yiyoruz.
Saat 15.00’a doğru Antalya’ya
giriyoruz. Ben Kristal Beach Otel’de
kalıyorum, onlar da Elite Başaran Otel’e gidiyor.
Yarım saat sonra ben Elite
Başaran’a gidiyorum. Biz Özgür’le, Kenan ise başka bir arkadaşın arabasıyla peş
peşe koşu malzemelerinin dağıtılacağı Terracity AVM’nin yolunu tutuyoruz.
20 km civarında bir yoldan sonra,
TerraCity’ye varıyoruz. Ama ne kalabalık, Antalya’da hiç araba kalmamış hepsi
buraya gelmiş!
Özgür, tecrübesiyle kıskıvrak AVM
girişindeki engelli otoparkını buluyor.
Bu otoparkın neden önemli
olduğunu da anlattı.
Bu arabalardan; indikten sonra
tekerlekli sandalyeye binebilmek için ön kapının tam olarak açılması
gerekiyormuş.
Yoksa, binmek mümkün olmuyormuş.
Ayrıca, engelli otoparkının AVM
girişinden en fazla 30 metre mesafede olması gerekiyormuş.
Bu otoparkların ne derece önemli
olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyordum.
Özgür, tekerlekli sandalye ile
yürüyen merdivenlerde öyle bir akrobasi hareketi ile duruyordu ki ağzım açık
kaldı.
Hem zor hem de gerçekten bir
beceri işi…
Tüm engellere rağmen, hayata
tutunuyor, yüzlerce km araba kullanıyor ve hayallerinin peşinden koşuyor.
TerraCity’de malzemeleri
alıyoruz, KSK One Team ile birlikte makarnalarımızı yiyor ve ertesi günkü koşu
için karbonhidrat yüklemesi yapıyoruz.
Bu arada, Özgür’in yine
tekerlekli sandalye kategorisinde yarışacak arkadaşı Enes’in göğüs numarasını
almak için organizasyon firmasıyla konuşuyoruz.
Enes İstanbul’da uçağa binmek
için bekliyor. Telefon trafiği devam ediyor.
|
Enes Günel ve idolü Alex Zanardi... |
21.00’ten önce Enes’in Antalya’ya
gelmesi gerekiyor.
Beklerken, Özgür bana Enes’in
hikayesini anlatıyor.
Enes, 7-8 yaşlarında ekstrem
sporlarla uğraşmış.
Kayak, dağcılık, atlama ve
zıplama ilgili tüm spor dallarında yeteneğini sergiliyormuş.
Ancak, kayak yaparken geçirdiği
bir kazadan dolayı omurilik felci olmuş.
2 yıl yoğun bakımda yatmış.
Spor virüsü kanına girmiş bir
kere, yataktan kurtulur kurtulmaz ne yapabileceğini araştırmaya başlamış.
Yapabilecekleri sınırlı, sınırlı
olmasına da Enes’in durması mümkün değil.
Handcycle ile tanışıyor.
Benzer bir kaderi paylaşan, F1’de
geçirdiği kazayla bacaklarına kaybeden dünyaca ünlü F1 pilotu Alex Zanardi’yi
örnek alıyor.
Türkiye’de henüz tanınmayan bir
spor dalı handcycle.
Özgür de, Enes de handcycle ile
pistlerde yer almanın hayalini kuruyor.
Nihayet, Enes’in Antalya
havaalanına inmesiyle imza işi çözümleniyor.
Özgür’ün hem koşu arkadaşı hem de
rakibi Enes için inanılmaz derecedeki bağlılığı ve çabaları ile göğüs numarası sonunda
alınıyor.
KSK One Team’den Serhan, Tümer ve
yeni tanıştığım Seniz ile sohbet ediyoruz. Hatta takım fotoğrafında misafir
olarak ben de yer alıyorum.
|
Koşu Klasiği: Baş ve Ayak Fotoları...
Cam Piramit Yakınında Topçu Bataryası gibi duran
Redbull arabaları... |
Pazar sabahı kahvaltıdan sonra, Serhan
ve Seniz ile birlikte koşunun start alanı olan Cam Piramit’e doğru yürüyoruz.
İlk önce, 08.45’te Özgür’ün de
içinde yer aldığı tekerlekli sandalye yarışı başlıyor.
09.00’da maraton, 09.15’te yarı
maroton ve 09.45’te 10k başlıyor.
Ben 09.15’te koşuya başladım.
Pek zorlandığım söylenemez, zaten
çok da kasmadım.
Ama koşu esnasında koşucu
arkadaşlar, “Günaydın Antalyaaaa!” diye bağırdıklarında ve yanıt gelmeyince
“Günaydın Trafik Işıkları!” diye bağırması gülüşmelere ve koşucuların
kendilerini alkışlamasına yol açtı.
Sabahın köründe herkes uyuyor,
bizse koşuyoruz.
Köpek kovalamadıkça koşmayı
anlamsız bulanlar için, sabahın köründeki bu koşuyu anlamak tabii ki kolay
değil.
|
Koşu Sırasında Çekilen Fotolar: Birol Efe, Serhan Köseoğlu,
Çağla Tarhan, Özgür Yetkin ve Tüzbent Müseyeva.... |
Ancak, burada koşanlar iyilik
peşinde koşuyor, kimisi kansere, kimisi MS’e çare arıyor, kimisi de bir çocuğa,
bir engelliye umut olmak için koşuyor.
Kimisi kendisiyle yarışıyor,
kimisi de başkalarının koşabilmesi için koşuyor.
Hem kendi sağlıklarına hem de
başkalarının yararına işler yapıyor.
Başta da söylediğim gibi yarış 2
saat 2 dakikada bitti.
Özgür ise, 3 saat 5 dakikada 42
km’yi birincilikle bitirdi.
Engelleri aşarak, hayatının anlam
zincirine bir halka daha ekledi.
Serhan, hayatının ilk tam
maratonunu 4 saat 30 dk da bitirdi.
Kenan, yarı maratonu beni dakika
farkıyla geçerek bitirdi.
Ankara’dan gelen Fitbit’ten
arkadaşım Çağla da ilk defa koştuğu 10km’yi 58 dakikada bitirdi.
10k’nın kesmediği Tüzbent, yarış
sonrasında Antalya’da arkadaşlarıyla bisiklet turuna çıktı.
|
Yüzyılımızın Bilimadamı: Stephen Hawking... |
Özetle, Antalya’da herkes
gerçekleştirdiği her hayali için hayata bir çentik attı.
Yüzyılımızın en büyük bilim adamı olan ve geçtiğimiz
haftalarda kaybettiğimiz Stephen Hawking ne diyordu?
"Hayat ne kadar zor görünürse
görünsün, yapabileceğin ve başarabileceğin bir şey mutlaka vardır!"